Duygunu tanımlayabilir misin? Sence kaç tane duygu Duygu deyince ilk aklımıza genellikle öfke, kızgınlık ve kıskançlık gibi olumsuz ve güçlü duygular gelir. Halbuki ne çok duygu var, adını bile bilmediğimiz ya da tarif edemediğimiz duygular.?

Zaman zaman kendime veya etrafımdakilere şöyle sorular sorarım:

Duygunu tanımlayabilir misin?

Sence kaç tane duygu vardır?

Aldığım cevaplar genellikle birkaç duygu etrafında dönüyor. Kimi zaman da duygunun değil, düşüncenin ya da durumun tanımlandığını gözlemliyorum.

Duygu deyince ilk aklımıza genellikle öfke, kızgınlık ve kıskançlık gibi olumsuz ve güçlü duygular gelir. Halbuki ne çok duygu var, adını bile bilmediğimiz ya da tarif edemediğimiz duygular.

Sosyal olarak kabul edilen görüş, iyi duygular ve kötü duygular olduğu yönündedir.

İyi duygular için “kolaylaştırıcı”, kötü duygular için “sarsıcı” kelimeleri kullanılır.

İster kötü, isterse iyi kategorisinde olsun, duyguların hepsi gereklidir.

İnsan olmamızın, sinir sistemimizin bir parçasıdır duygular.

Duygularımız olmadan karar veremeyiz, hayallerimize ve hedeflerimize ulaşmakta zorlanırız. İlişkilerde uygun sınırlar koyamayız, umutlarımızı tanımlayamayız.

Aşık dahi olamayız.

Yapılan araştırmalar, sürekli olarak güçlü duyguları ifade etmenin zihninizde bir iz bırakma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Eğer öfkeyle ya da endişeyle serbest bırakırsanız, beyniniz nasıl öfkeleneceğini ve endişeleneceğini öğrenmeye başlayacaktır.

Bu nedenle, bir dahaki sefere muhtemelen öfkeli veya endişe yaratan bir durumla karşılaştığınızda, beyniniz sırf siz öğrettiğiniz için öfkeye veya endişeye geçebilir. Beyninizin esnekliği sadece yeni beceriler veya yeni diller öğrenmek için geçerli değildir; duygularınızı nasıl yöneteceğinizi öğrenmek için de geçerlidir. Bu yolu da biz öğretiyoruz ona.

Sadece öfke, endişe vs gibi duyguları ifade edip diğerlerini dışa vurmazsak bu bir alışkanlık olarak algılanıyor. Olaylara bakış açısını değiştirme becerinin geliştirmediğin sürece, benzer durumlarda alışkanlığın olan duyguyu otomatik olarak öne çıkartıyorsun.

Nasıl mı?

Sigmund Freud ‘un şu cümlesini hatırlatmak isterim,

“İfade edilmeyen duygular asla yok olmazlar. Canlı canlı gömülür ve sonrasında daha çirkin şekillerde ortaya çıkarlar.” 

Gerçek şu ki; duygularımıza ihtiyacımız var. Herhangi bir sebepten duygularımızı yaşamaz ve ifade edemezsek, içimizde ortaya çıkan enerjileri bastırırız. Bu enerjiler birikmeye ve sıkışmaya başlar.

Tabi ki sıkışma bedenimizde gerçekleşir.

Bastırılmış, ifade edilmemiş duyguların nefese olumsuz yansıması çok rastlanan bir durumdur. Nefesi tutmak, rahat nefes alamama hissi ile ağız nefesine yönelmek, nefes verirken zorlanmak en sık rastlanan etkilerdir.

En zorlayıcı olan ise bunların farkında olmamak. Özellikle bedenin nefes aracılığıyla verdiği sinyalleri fark etmemek. Bunlar için elimizde sihirli ve oldukça etkili bir gücümüz var.

“NEFES”

Nefesi fark etmek bize ne sağlayabilir?

Öncelikle bedenimize, dolayısıyla kendimize ulaşmamızı sağlar. Zorlukların etrafında dönüp dolaşmaktan yorulan ve zorlanan bedenimizi, nefesimizi, duygumuzu, düşüncemizi gözlemleyebilmeye yardımcı olur.

Nefes Farkındalığı ile Neleri Etkileyebiliriz?

  1. Nefes alışkanlığınızı fark edip, bilinçli nefes egzersizleri yaparak oksijen izolasyonunu artırabilirsiniz. Yeterli oksijen almayan bölgelerde artıklar birikir ve toksin oluşur. Bunlar sağlığın bozulmasına zemin hazırlar.
  2. Diyafram nefesinizi aktive ederek, bedendeki sıkışmış enerjinin düzenlemesini destekleyebilirsiniz. Ana solunu kasını kullanarak, sistemin fonksiyonel çalışmasını desteklemiş olursunuz.
  3. İfade edilmemiş, bastırılmış ya da fark edilmemiş duyguların yarattığı engellerden arınarak olması gereken akışa, oksijene ulaşabilirsiniz. Bu engeller maalesef vücut fonksiyonelliğinin bozulmasın neden olabilmekte. Hücresel oksijenlenme olmadan sistemlerin fonksiyonlarını yerine getirmesinden söz edemiyoruz.
  4. Çalışan bir çarkın içindeki bir çomak gibi düşünün, çarkın ilerlemesini engellemeye başlıyor. Sorun olan bölgede çark atlayarak geçiyor. Zaman içinde de duruyor. Yani hastalık başlıyor.

Sadece zorlandığımız duygular değil, hoşumuza giden duygular için de aynı tutumlar geçerlidir. Şöyle düşünebilirsiniz mutlu olduğunuz ya da öfkeli olduğunuz yüzüne yansır.

Mutluyken yüzümüzün gülüşünü, duruşunu, öfkeliyken yüzümüzün kızarmasını, nefesin hızlanmış olduğunu hayal edebiliyoruz hepimiz.

Mutluluk ya da öfke duygusunu saklamak, bastırmak ya da yok saymak hepsi aynı oranda hapsoluyor bedende.

Solunum fonksiyonel olmaya başladıkça nefesin akışı da rahatlayacaktır.

En büyük yansıması da enerjiye, özellikle de hücresel bazda oksijenlenmeye olacaktır.

Yorgun, depresif, öfkeli, mutsuz hissetme halimizi etkilediği gibi, zihnimizin de tüm bunlara sebep olan duygu ve düşünceleri açıkça görebilmemize destek olur.

Zorlandığımızın ve zorlanmanın ana kaynağına ulaşabilmek için yeni bakış açıları geliştirmemize destek olacaktır.

Tüm bunlar dengede ve iyi olma halimize destek olacak, yaşamın tadını çıkarmamıza katkı sağlayacaktır.

Özetle, duygularınızı hissetmediğinizde kaybolmazlar; bunun yerine, her biri her zaman içinizde hareket eder ve size belirli mesajlar ve destekler verir.

İşleyen çarktaki çomağı fark edip çıkarmak elimizde…

Kaynaklar:

Bir yanıt yazın

error: Content is protected !!
×