Sonbahar sanattır

Diğerleri mevsim…

Cemal Süreyya’nın dizeleri; sonbahar mevsiminin, değişim, dönüşüm, başlangıç olduğu hissini çağrıştırıyor mu sana da?

Bol güneşli ve sıcak günlerden sonra, ısının azaldığı, doğanın renk değiştirmeye başladığı bir döneme giriyoruz. Sonbaharla birlikte yavaş yavaş doğada birtakım hazırlıklar başlar. Ağaçlar tekrar yenilenmek üzere yavaş yavaş yapraklarını dökerek gençleşme, yenilenme adımlarına hazırlanır. Sanki bir arınma, bırakma gibi. Doğadaki canlılar soğuk ve zor şartlar için biriktirmeye, yaşamak için ihtiyacı olanları toparlamaya başlar. Bazıları ise bir sonraki mevsim için enerjilerini uyuyarak, yavaşlayarak saklamaya çalışır. Hareketler kısıtlanır, yavaşlama, kapanma dönemine geçilir.

İnsanoğluna baktığımızda sonbaharda neler olur?

Modern yaşamın içinde herkesin aklına ilk gelen rahat, güneşli yaz tatilinin bitmesi midir?

Tatilin sona erecek olması fikri; sonbahar mevsiminin zihinsel açıdan yazdan farklı olarak kısıtlanma, yavaşlama, biriktirme dönemini hatırlatmaz mı?

Kimileri için kapalı ortamlarda yaşama devam etme fikri bile zaman zaman kaygıyı artıran nedenlerdendir. Yazın tadına doyamadığımız yiyeceklerini sonbahar ve kışın da tüketmek için saklamaya başlamaz mıyız? Acaba sonbaharın kendisine ait olanları fark etmek, o mevsimi yaşamak için bize bir imkân sunmaz mı? Neden bir önceki mevsimden bir sonraki mevsime aktarma çabamız acaba hiç düşündünüz mü? Zihinsel, psikolojik olarak bir sonrakine hazır olmamak, bırakamamak olabilir mi? Ya da bunun için zamana mı ihtiyaç var?

Her mevsimin kendi içindekilerini, getirdiklerini görerek, yaşamaya izin vererek tadını çıkarmak hiç de fena sayılmaz. Tabi bunları yapabilmek için de bulunduğun AN’ın ve bedenin farkındalığı ön planda olmalıdır. Aksi takdirde hangi mevsimde olduğunun pek de bir önemi yok.

Beden demişken; dış sıcaklıkların değişimi ile birlikte beden ısısında, ihtiyaçlarında da değişimler başlar. Bunlar zaman zaman anlam veremediğimiz öfke, depresyon halleri, duygusal dalgalanmalar, iştah artışı veya tam tersi iştahsızlık, yorgunluk, uykusuzluk gibi davranışlar olarak bize sinyaller vermeye başlar.

Bu sinyalleri en yoğun hissettiğimiz beden bölgemiz karın bölgesidir. Bu bölge duyguların merkezidir çünkü.  Kök bölge olarak da adlandırılır. Duygusal değişimlerimizi bu bölgede çok rahat hissedebiliriz.

Duygusal merkezimiz olan karın bölgesi doğuda “varlığımızın özü”, batıda ise “cesaretle” ilişkilendirilir. Bu bölgenin güçlü ve dengeli olması yaşam içindeki gücümüzle de bağlantılıdır. Bu bölgenin zayıf olması ise umutsuzluğa yol açmaktadır.

Öfkeli, kaygılı, kızgın, korkmuş, üzgün olduğumuzda farkında bile olmadan elimiz bu bölgeye doğru gider. Midem kasılıyor, karnıma bir ağrı saplantı gibi söylemlerde bulunuruz. Keyifli, neşeli, hatta âşık olduğumuzda da karın bölgemizdeki hisler devreye girer. Midemde kelebekler uçuşuyor, gülmekten karnıma ağrılar girdi cümleleri tanıdık geliyor mu?

Göğüs kafesinden kasık kemiğine dek uzanan, güçlü kaslardan oluşan karın bölgesi bedenimizin ön kısmını korur. Güven duymak istediğimizde, zarar göreceğimizi düşündüğümüz durumlarda bu bölgemizi örterek ya da kasarak, sertleştirerek kendimizi korumaya çalışırız. Böyle olunca tüm duygu akışını engellemiş oluruz. Bu engeller en çok neyi etkiler dersiniz?

NEFESİ!!!

Nefes alma ritmimiz sağlığımızın en önemli belirleyicilerindendir. Hasta insanların sık sık ve kısa nefesler alıp verdiğini hem fiziksel hem de zihinsel olarak sağlıklı insanların ise daha uzun aralıklarla sakin nefes alıp verdiklerini fark edersiniz.

Nefes alma, verme işlemi gün boyunca farkındalığımızı vererek, kontrol altında tutabileceğimiz bir sistem değildir; nefes alma – verme işlemi Merkezi Sinir Sistemimiz tarafından, fiziksel bedenimizin kondisyonu ve zihinsel olarak bulunduğumuz duruma göre değişen, otomatik olarak gerçekleşen bir mekanizmadır.

Nefes alma ritmimizi belirleyen çok fazla etken olduğu halde kısaca akciğer, solunum yolları, kalp rahatsızlıkları ve fazla kiloya sahip olmak ile stres kaynaklı oluşan anksiyete, panik atak ve depresyon belirtilerinin nefes alma ritmimizi bozduğunu söyleyebiliriz. Yani merkezi sinir sistemi dengede olmadığında nefesin ritmi de dengesini kaybeder.

Unutulmamalıdır ki; sağlıklı soluma tekrar kavuşabilmek mümkündür. Eski nefes alışkanlığını bırakmak için niyet ve çaba gereklidir. Bu bir yaşam biçimi haline gelene kadar, belirli rutinler oluşturulmalı ve sabırlı olunmalıdır.

Bu süreçte düzenli ve bilinçli bir şekilde nefes egzersizleri yapmak ve nefes alışverişine odaklanmak çok önemlidir. Zira bu sürenin sonunda kazanacaklarımız sağlıklı bir yaşamın kapısını aralayacaktır. Bedenimizdeki kan akışının düzenlenmesi, bedenin yeterli oksijenle dolmasıyla uyku problemlerimiz azalacak, harekete geçişte kolaylık gözlenecek, metabolizmamız hızlanacaktır. Bunların yanı sıra sinir sisteminin de dengeye kavuşmasıyla bütüncül bir denge hali de sağlığımızı destekleyecektir.

Farkındalıkla aldığımız nefesle yaşam enerjisini içimize doldurarak, nefes verişle de toksinlerden ve bedenimizdeki gerilimden kurtulabiliriz.

DİYAFRAMIN ŞİFASI

Diyafram kasını aktif edecek nefes çalışmaları ile bu bölgedeki nefes alışkanlıkları değiştirilerek güçlendirebilir.

Diyafram, kaburganın hemen altındaki kastır. Diyafram, kas liflerinin önden alt alta kaburgalara tutunmuş bir kubbe şeklindedir. Diyaframdan nefes alma sırasında bu kubbe sıkılaşır ve düzleşir. Diyafram kası da kasıldığında boyu kısalıp, göğüs boşluğunu açarak, karın içi organları aşağıya doğru bastırarak, akciğerlerin genişlemesi için kocaman bir alan açar.

Nefes alıp verme sırasında kasılıp, gevşemesiyle iç organlara masaj yapar. Diyafram etkili kullanılmadığında bedende toksin birikimi fazla olur, biriken toksinlerin sistemden atılması zorlaşır.

Karnın alt tarafında sağda karaciğer, bağırsaklar, mide hepsiyle komşuluğu vardır. Diyafram aktif çalıştığında toksin atım hızı 15 kat artışa geçebilir.

Diyafram bu noktada ikinci bir kalp görevi görerek pistona benzer hareketi ile ciğerlerin altını genişletir. Ciğerlerin yaklaşık yüzde 50’sinin oksijen ile dolmasına yardımcı olur.

Doğru nefes almayı unutmuş bedenler için tekrar diyaframdan nefes alabilmek uzun bir süreç ve ciddi bir yoğunlaşmayı gerektirir. Öncelikle diyaframı hissetmek ve daha sonra diyaframı kullanma kabiliyetini oluşturmak önemlidir.

Bunları yapabilmek ve geliştirmek için birçok teknik çalışma gerekmektedir. Nasıl ki sağlıklı, zinde bir görünüm için kaslarımızı çalıştırıyor ve onları güçlendirip şekil verebiliyoruz; sağlıklı solunum için de diyafram kasını çalıştırmalıyız.

Diyaframdan nefes alabilmek için yapılacak en temel şey, ayak tabanlarınız yerde olacak şekilde dizlerinizi kırarak, sırt üstü uzanmak, bütün düşüncelerden uzaklaşıp nefese yoğunlaşarak burundan nefes alıp ardından yavaşça burundan nefesin bırakılmasıdır.

Özellikle diyafram nefesi çalışmaları yaparken burundan nefes almak burun arkasındaki yumuşak damak ve karşılığı olan diyaframı aktif hale getirir ve kendinizi daha rahat hissettirir.

Diyaframı çalıştırmak için bir diğer yöntem ise; 1-4-2 zamanlamasıyla nefes alışverişinin kontrolüdür. Bu diyaframdan nefesinizi 2 saniyede almışsanız 8 saniye tutacak ve 4 saniyede vereceksiniz anlamına gelmektedir. Sayıları zaman içinde kendi katsayılarında çoğaltabilirsiniz.

Başka yöntem olarak ise çiçek koklar gibi nefes almak ve alınan nefesi F, S, M ünsüzlerinden biri ile boşaltmak ya da alınan tek bir nefesin kesik kesik boşaltılması olarak gösterilebilir. Tüm bu çalışmalar nefesin, diyaframla sıkı bir şekilde iş birliği yapmasına yardımcı olacak ve nefes basıncını arttıracaktır.

Ayurveda nefesin, zihnin aynası olduğunu söyleyerek, nefesin bedenimiz, zihnimiz ve ruhumuz arasındaki en kuvvetli ve hızlı köprü olduğunun altını çizer. Nefes, bedenimizde serbestçe dolaşabildiğinde, kendimizi sağlıklı ve hayat dolu hissederiz. Nefes engellendiğinde ise yorgunluk ve hastalıklar ortaya çıkar. Eski dönemlerde ne sakinleştirici haplar ne de psikologlar vardı. Peki bu tür sorunlar baş gösterdiğinde ne yapıyorlardı?

İnsanoğlu binlerce yıldır fiziksel, zihinsel ve ruhsal bedenlerinde dengeyi sağlamak ve korumak için nefes tekniklerini kullanmaktadır.

Kadim nefes tekniklerini günümüz konvansiyonel batı tıbbı da keşfetmeye ve şifalandırıcı etkilerini açıklayabilmek için üzerinde klinik araştırmalar yapmaya başlamıştır. Dünyaca ünlü bazı doktorlar ve klinikler tarafından tedavi süreçlerine dahil edilmeye başlanan nefes egzersizleri özellikle ruhsal ve psikolojik rahatsızlıkların ve stres yüklü, depresif ve endişeli bir zihnin şifalanmasında ciddi rol almaktadır.

Ayurveda’ya göre mevsim geçişleri, özellikle sonbahar arınma, gençleşme dönemidir. Diyafram kasınızı aktive ederek bu gençleşmeye katkı sağlamanın tam da zamanıdır.

Sonbaharın bedenimizde, ruhumuzda yarattığı etkileri şifalandırmak için nefes tekniklerinin temeli olan diyafram aktivasyonundan yararlanarak bu mevsimi sanata dönüştürmeye ne dersiniz?

Bir yanıt yazın

error: Content is protected !!
×